Nihat Çay: Kültürel Mirasımız Gülmeceden mi İbaret?
Samandağlı Sanatçı Nihat Çay Yok Olma Noktasına Gelen Kültürel Mirasımız Hakkında Bir Not Paylaştı
Son yıllarda yerel kültürün önem kazandığı ve bu alanda yapılan çalışmaların toplumda az çok karşılık bulduğu bir tabloyla karşı karşıyayız diyebiliriz. Tarihi boyunca baskılanmış kültürel değerlerin, toplumun farklı kesimlerince inançsal, sanatsal ve akademik üretimlerle yeniden halkla buluşturulmaya çalışılması elbette ki toplum olarak hepimizi umutlandıran ve sevindiren bir durum ortaya koymaktadır. Bunun yansımalarını müzik, tiyatro, film, kitap vb sanatsal ve akademik çalışmalarda somut olarak görmekteyiz.
Bu çerçevede son birkaç yıldır birçok sanatsal çalışmanın, temaları itibariyle toplumun daha çok negatif yönlerini “Recep İvedik” tarzıyla icra ettiklerine tanık olmaktayız. Mutlaka ki sanat artıyı ve eksiyi bir arada sunmalı sunacaktır da. Ancak, tarihi boyunca ezilmiş yok sayılmış bir halkın kültürel mirasının olumlu birçok değerini atlayıp gülmeceden ibaret bir alana hapsederek, argo kavramlar ağırlıklı diyaloglarla anlatmaya çalışmak büyük ihtimalle farkında olmadan bu halkın kendisine yapılmakta olan büyük haksızlıklardandır diye düşünmekteyim. Sergilenen tiyatro ve filmlerde karşımıza “internet ortamında sevgili tavlamaya çalışan nine karakterleri”, “işitme sorunu yaşayıp alay edilen dedeler” vb olumsuz örneklere maalesef çok kez tanık oluyoruz. Özellikle izleyiciyi daha çok güldürmek amaçlı argo ve küfür ağırlıklı diyaloglar çokça kullanılmaktadır. Mizah toplumun vazgeçilmezidir elbette, hele konu sanat olunca. Ancak seyirciye sunulanın, mizahtan öte toplumun değerlerini rencide edici bir hal alma riski de var, bunları göz önünde bulundurmak gereklidir bence.
Coğrafyamızda binlerce yıllık geçmişi olan halkımızın kadim bir tarihi ve oldukça zengin bir edebi mirası vardır. Bu konuda “finnen” geleneğini ve finnenlerin ortaya koydukları eserleri incelemek zengin bir veri ortaya koyacaktır. Amik ovasında, Çukurova’da yüzlerce yıl toprağı “MECİRFİ” ile işleyen dedelerimizin emeklerine bakarak da sanatsal üretimimize ışık bulabiliriz. Portakalı, mandalinayı, maydanozu yetiştiren o ellere; yüzyıllardır Akdeniz’in doğusunda balıkları soframıza getiren balıkçılarımızın hikayelerine, bizi yetiştiren annelerimizin, ninelerimizin anlatacaklarına, takriben otuz beş yıldır hikayesi süren Arabistan işçilerine, Ortadoğu’daki savaşların yansımalarına da göz atmalıyız… Malzeme çok sanırım.
İzleyiciye sunulan çalışmaların anadili Arapça olması konuyla alakalı birçoğumuzu sevindirmektedir. Ancak takdir edersiniz ki tiyatro, film, müzik vb alanlarda yaklaşık on yıldır iyi kötü bir üretimin olduğu gerçeğimiz de ortadadır. Dolayısıyla bu alanda yapılacak çalışmaların niteliğinde öncekileri aşan bir hedef gözetilmesi ve sadece anadil temelli değil, sanat kaygısının da olduğu bir aşamaya gelinmesi gerektiği kanısındayım.
Tarihimiz, sanatımız, edebi külliyatımız, müziğimiz, yaşam ritüellerimizle ülkemiz kültürel zenginliğinin farklı bir rengiyiz. Bu bilinçle anadil öznelinde, kültürel mirasımızı gülmeceye hapsetmeden, daha geniş bir perspektifle anlatacak; önceden ortaya konan çalışmaların da değerli olduğunu bulduğumuz vurgusunu da yaparak, nice üretimlerin olacağı temennimizdir diye de eklemek isterim.
Nihat ÇAY