Defnenin Tanrıları Kıskandıran Sırrı Neydi?
Defne Kokulu Evler
Madem Defne sabunu yapma zamanı, öyleyse her yönüyle Defne’yi anlatayım.. Defne ve Apollon’un eksik bilinen hikayesi. Bu hikayenin Türk filmlerine ilham veren detayları. Hepsi yazının içinde. Hatay Keşif‘ten anılarda kalan bir yazı daha..
İsmail Zubari
“Biliyorsun, niye öğretmiyorsun”*
(Sümer tabletlerinde bir yazı, M.Ö. 1900-1800)
Ey Vasi; derinden bir “aah” çekeceğini biliyorum ama ne yapayım? İflah olmaz bir Samandağlıyla arkadaş olmaya kalkarsan başına geleceklere katlanmak zorunda kalırsın.
Hadi sözü uzatmadan söyleyeyim. Bugün sana defne kokan evlerin sırrını anlatacağım. İnsanı mest eden mis gibi haneler, ne güzeldir değil mi? Ne yani bu evler kendi kendine mi defne kokar sanıyorsun? Hayır, defne yağı ya da bizim değişimizle Ğar sabunu sayesindedir bu işin sırrı. Dilin dönmezse sen Har diyebilirsin. Şimdi defne deyince benden ağaca dönüşen güzeller güzeli Defne’nin hikâyesini istersin. Sana kısaca anlatayım da gözün gönlün biraz açılsın. Okuduğum ve dinlediğim bütün hikâyelerde Defne’nin güzeller güzeli olduğu söylenir. Ancak mozaiklerdeki resimlerine ve tasvir edilen diğer tablolarına bakınca bunun neresi güzeller güzeli demekten kendimi alamıyorum. Tombul bacaklar, zayıf bir yüz, şekilsiz kollar. Tam amorf bir vücut. Demek ki eskilerin güzellik anlayışı bu kadarmış. Hele şu hıyar Apollon? Kendine güneş ve güzel sanatlar Tanrısı yakıştırması yapılan soytarı? Bütün gününü Orontes nehri kenarında saz çalıp şarkı söyleyerek geçirdiğine göre kafayı da iyice çekiyor olsa gerek. Eee tabi içtikçe karşı kıyıda gezinen Defne güzelleşmeye başlıyor. İşte Eros’un beklediği sahne bu olsa gerek. Gıcık kaptığı şu kendini beğenmiş soytarıdan intikam alma zamanıdır deyip Apollon’un kalbine aşk okunu saplar. Apollon’un gözleri fıldır fıldır dönmeye başlar. Karşı kıyıya atlayıp Defne’nin peşine düşer. Bu arada Eros olayı daha dramatik hale getirmek için pusudadır. Defne’nin gözü Apollon’a takılınca Eros görünmez nefret okunu Defne’nin kalbine saplar. Al sana zengin ve ukala oğlan, fakir ama mağrur kız senaryosu. Bence Türk filmlerinin ilham kaynağı Yunan mitolojisidir.
Neyse ki toprak ana yetişir de olası bir faciadan Defne’yi kurtarır. Onu bir ağaca dönüştürür. İşte defne ağacının güzel kokmasının sebebi budur. İster inan ister inanma. Ben yalancıların yalancısıyım. Doğrulayıcısıyım mı demeliydim?
Samandağ’a gelen misafirlerimize, hatta Hatay’a gelen herkese övünerek bu hikayeyi anlatır, iyice gaza getirdikten sonra mutlaka defne sabunu almalarını öneririz. Çarşıda, pazarda, dükkânda, köylerde nerde defne sabunu satan yer varsa bize minnettar olur. Ancak bazen benim de aldığım sabunlar hoşuma gitmez desem şaşırma. Bazı uyanıklar zeytinyağını defne yağı diye yutturuyorlar bize. İçine bir miktar defne yağı katınca haliyle defne gibi kokuyor. Bu yüzden iyice emin olmadığım yerlerden defne sabunu almaz oldum.
İşte bu konunun açıldığı bir zamanda arkadaşım Necmettin Havare ile sohbet ederken, abisi Necati’nin sabun imal ettiğini ve çok güzel yaptığını söyledi. O anda kafamdaki tilkiler tepişmeye başladı. “Çağır Necati’yi” dedim. Necmettin telefonla abisine ulaşıp gelmesini söyledi. Biraz sonra abisi geldi. Selam sabahtan sonra defne sabununu nasıl yaptığını sordum. Bana bin türlü sabun çeşidini anlatınca “dur” dedim. “Malzemeyi ben alacam sen de bildiğin en güzel şekilde yapacaksın. Bu iş için ne kadar istiyorsun?” Necati bu işi parayla yapmadığını, arzu edenlerin masraflar karşılığında sabun verdiklerini söyledi. “İyi” dedim, “sana iki kalıp sabun veririm” güldü. “Sen” dedi “sabunu yaparken yanımda bulun. Bu işin zahmetini gör sonra kendin karar ver.” Öyle anlaştık. Necati Mızraklı beldesindendi, bana defne yağı temin edebileceğini söyledi. “Ben kendim bulurum” dedim. Her şeyi takip ederek sabun imalatının nasıl yapıldığını belgeleyecektim.
Kapısuyu köyünden arkadaşlarım Yılmaz Özkurt ve Mehmet Balcı’yı aradım. “Defne yağı var mı” diye sordum? Varmış. “Bana 15 kg. getirin” dedim. “En güzelinden olsun. Saf, başka bir şey katılmamış” diye emrivaki yaptım. Benim şakalarımı bilen dostlar bunun bir latife olduğunu bilirler. Gülerek bana “merak etme İsmail abi, sana en has, en saf pamuk yağından getireceğiz. İçine biraz da hayvan yağı ve kuyruk yağı da katarız” dediler. Karşılıklı gülüşüp şakalaştıktan sonra ertesi gün istediğim yağı getireceklerini söylediler.
Ertesi gün saf defne yağım hazırdı. Sıra geldi içine katacağım zeytinyağına… Onu da evimden karşılamaya karar verdim. Bu yılki zeytin hasadından elde ettiğim yağdan 10 kg. ayarladım. Necati Havare’yle bir hafta sonu sabunu yapmaya sözleştik.
Kararlaştırdığımız gibi bir hafta sonu malzememi alıp Necati’nin evine gittim. Giderken Necmettin’i de aradım. Birlikte gittik. Vardığımızda Necati hazırlık yapıyordu. Odun ateşi yakmak için ocağı kurmuş, özel olarak hazırladığı yarım varillik bir kaynatma kazanı ve diğer malzemeler duruyordu. Önce defne yağını tarttı. Ardından zeytinyağını. Kafasında hesapladı. “buna 4 kilo köstük katacağız” dedi. “Ne bu köstük?” diye sordum “Altı kilo yağa bir kilo köstük katmamız gerekir, yoksa sabun olmaz” dedi. “Allah Allah, şimdi sana nerden köstük bulayım” dedim. Güldü. “Merak etme ben hazırlamışım” dedi. Rahatladım. Daha sonra bu köstüğün neme nem bir şey olduğunu araştırınca sabun imalatı ve sanayinin bazı kollarında kullanılan ve adı Kostik olan Sodyum Hidroksit olduğunu öğrendim. Demek bizim dilimize köstük olarak yerleşmiş.
Neyse, köstüğü görmek istedim. Bana kristal şeker görüntüsünde bir madde gösterdi. Bunun piyasada çok farklı şekilleri olduğunu ama kendi deneyimlerine dayanarak en güzel sonucu bu türünden aldığını söyleyince “hadi bakalım başlayalım” dedim. Bu arada köstüğü biraz azaltmasını istedim. “Merak etme sana unutamayacağın bir sabun yapacağım” dedi.
Ocağı kurdu, kazanı üzerine yerleştirdi ve ateşi yaktı. Kazanın içine defne ve zeytinyağını kattı. Yağ ısınana kadar köstüğü bir miktar suyla karıştırıp beklemeye aldı. Bu arada köstük suyla temas edince su neredeyse kaynama derecesinde aniden ısındı. Buhar çıkmaya başladı. Köstüğü bırakıp kazandaki yağları karıştırmaya başladı. Bir kazanı bir köstüğü karıştırıyordu. Kazandaki yağlar iyice ısınıp istediği kıvama gelince eriyen köstüğü azar azar kazana katmaya başladı. Köstük katılınca kazandaki yağ fokurdayıp kabardı. Necati hemen eline tahtadan kalın bir sopa alıp karıştırmaya başladı. Karıştırırken kabarma dindi. Kapta kalan bir miktar köstüğün geri kalanını boşalttı ve karıştırmaya devam etti. Etrafa defnenin kokusu yayılmaya başlamıştı. Kabardıkça karıştırarak taşmasına engel oldu. Aşağı yukarı bir saate yakın böyle devam etti. Bu arada kazandaki sabun katılaşmaya ve volkanik magma gibi patlamaya başlamıştı. Yağın rengi yeşilden krem sarısına dönüşmüştü. Usta ellerde karıştırılmaya devam ederken belli bir kıvama gelince kazanın altındaki ateş söndürüldü ve kazan ocaktan indirildi. Bir odanın içinde özel yapılmış kalıplara kazandaki yarı katılaşmış sabun döküldü. Düzeltildi, bastırıldı ve biraz soğuması beklendi.
Yaklaşık bir saat daha bekledik. Necati kalıpları düzgün bir şekilde keserken neredeyse tüm mahalle defne sabunu kokuyordu. Sabunları alıp eve gelirken usta bana evde birkaç gün daha havalandırmamı sonra bir kutuya koyup istediğim zaman kullanabileceğimi söyledi. Evim bir hafta defne sabunu koktu. Şimdi her banyoya girişimde aynı koku evi sarmalıyor. Bu sabunu kullanmaya başlayalı beri şampuan kullanımını da kestim ve çok rahat ettim.
Sabunu başka türlü yapanlar da var. Mesela sulu yöntem dedikleri bir yapılış şekli de bulunuyor. Bazı köylerimizde yaparlar. Ben bugün sana en çok uygulanan yöntemi anlattım. Gerisine karışmam.
Ey Vasi; Samandağ böyle bir memleket işte. Tarihiyle, kültürüyle, doğasıyla, gelenek görenekleri ve yaşamın her alanında kendini ifade eden yapısıyla adamı kıskandırır. Toprağın, bereketin, güneşin memleketinde daha ne nimetler var? Yaşadıkça sana anlatmaya çalışırım. Şimdi gel de sana ayırdığım hisseni al. Geç kalırsan seneye beklemek zorunda kalırsın…
Kaynak: Sümer tabletleri için kaynak kitap. Muazzez İlmiye Çığ, Ortadoğu Uygarlık Mirası, Kaynak Yayınları 2. Baskı Mart 2003