Musa Dağı – Dini Değerler
Musa Dağı’nda aile yapısı ataerkildir, yüzyıllarca hep ananevi kurallarla yaşamış, dağlık bölge insanlarına has özellikleri şekillenmiş, gösterişsiz ama hayat dolu, kaba ama samimi ve iyi niyetli, sert yapılı ama neşeli.
Yeniliklere zor adapte olurlar hatta yeniliklere kapalı ve sabırsız bile sayılabilirler. Yöre lehçesini ve geleneklerini her daim koruyarak köklerine sıkı sıkıya bağlıdırlar, doğaya ve baba toprağına bağlıdırlar. Aile, genel anlamda köyün ve bahsedilen sülalenin en küçük birimi, akrabalık ilişkileri kuvvetlidir. Baba, oğul ve gelin, torunlar ve torun çocukları hepsi aynı çatı altında yaşarlar. Hanenin nüfusu arttığında baba evine bitişik yeni bir ev daha yapılır veya oda sayısı artırılırdı
.
Musa Dağlı Ermeni bir aile, büyük bir ihtimalle 1915 öncesinde fotoğraflanmış (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
Akrabalık İlişkileri
Musa Dağı yerleşiminin Yoğun Oluk köyünden başladığı düşünülmektedir. Daha sonra buradan genişleyerek ve yayılarak diğer köyler, Vakıf, Hıdırbey, Hacı Habibli, Bityas ve Kebusiye kurulmuştur. Altı köyün de sakinleri arasında hep akrabalık ilişkileri olmuştur. Bütün bayramlarda, iyi ve kötü günde bütün yöre halkı birlik olmuştur, atasözünde de dendiği gibi “davulu duyan gelebilir.” Birlik olmanın, yazılı olmayan bir kuralı da yardımlaşmadır. Büyük çaplı işlerde (örneğin buğday ayıklanacağında ya da haşlanacağında, domates salçası yapılırken, zeytinyağı sıkımı veya defne sabunu yapımı sırasında) konu komşu, akrabalar ve dünürler teklifsiz yardıma, işi hızlandırmaya ve kolaylaştırmaya gelirler.
Ataerkil toplum olmalarının bir göstergesi de hitaplarda kullanılan bölgeye has isimlendirmelerdir. Öyle ki amcanın karısına ağpırgin (abinin karısı), teyzenin ve halanın kocasına morkırar (annenin kız kardeşinin kocası) ve horkırar (babanın kız kardeşinin kocası), babanın annesine dadimar, anneninkine kirmar, vaftiz babanın annesineysebabumar denirdi. Yaygın lakap kullanılması da bir diğer dikkat çekici özelliktir. Yöre halkı her yetişkine, kişinin yapısına veya yaşanmış bir olaya istinaden bir lakap yakıştırmaktadır.
2 Eylül 1928. Musa Dağı köylerinden Bityas’daki çeşmelerden birinin yakınında bir grup Ermeni. İlk sıra, soldan ikinci (önünde yavru bir köpek olan) Manuk Tontyan (daha sonra Papaz Vırtanes Tontyan) (kişisel koleksiyon, Maro Tontyan’a teşekkür ederiz).
Nişanlanana Kadar
Beş yaşına kadar kız ve erkek çocuklar bebek sayılırlar. Beş yaşından sonra kızlar annelerine yardımcı olmaya başlar, geleceğin ev kadını olarak biçki dikiş, iğneişi, yemek pişirme, ev temizleme, bulaşık ve çamaşır yıkamayı vb öğrenir. Ancak büyüklerinin izniyle evden dışarı çıkabilirler, akrabaları dahi olsa erkeklerle konuşmak, gülüşmek, oynamak hoş karşılanmaz. Kiliseye gitmeli ve tüm dini vecibeleri yerine getirmelidirler. Bir kızın evlilik yaşı 15-20’dir. Yalnız kızın seçme hakkı yoktur, anne babası kimi uygun görürlerse münasiptir ve o kişiyle evlenir. Erkeklerin okula gitmesine, serbestçe oynamasına, köyün bağ bahçesinde aylak aylak dolaşmasına, tarlada babasına yardım etmesine izin verilir, hatta biraz başına buyrukturlar özellikle de 15 yaşından sonra. Ama tabii ki anne babalarının ve büyüklerinin söylediklerine hürmet etmek zorundadırlar. 16 yaşından büyük çocukların silah kullanmayı bilmesi ve iyi bir avcı olması gerekir. Erkeklerin evlenme yaşı 18’den, evini geçindirecek hale geldikten sonra başlar. Erkeğin kendi tercihini söyleme hakkı vardır lakin söz kesilmesi için ancak onların izniyle ve onlarla birlikte gidebilir. [1]
1) Musa Dağlı Ermeni bir kadın (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
2) Krikor Bursalıyan, Musa Dağı Yoğunoluk köyünden, 1938′ air bir fotoğraf (Kaynak; Papaz Nareg Şırikyan koleksiyonu, Los Angeles, Liza Manoyan’a teşekkür ederiz)
Paregentan ya da diğer bayramlarda ve ziyarete gidildiği dönemlerde, kız halayları pek gözdedir; erkekler, kızları halay çekerken uzaktan keser ve tercihlerini belirler. Genellikle karşı cinsin birbiriyle görüşmesi yasaktır ama kimi gece geç saatte kızın evinin yakınına gidip söz almayı başaran kimi becerikliler de vardır. Ayrıca kilise yolu üzerinde de bu karşılaşmalar, kaş göz hareketleriyle ya da imalarla gizliden haberleşmeler yaşanır.
Farklı milletler veya yakın akrabalar arasından birilerinin evlenmesine kesinlikle çok ters bakılır. Her kız istemeye gidildiğinde, köyün papazına veya sülalenin en yaşlısına müstakbel gelin ve damat arasındaki kan bağının “kaç göbek geriye gittiği” hesaplatılır. Hatta bazen farklı mezheplerden (Katolik, Ortodoks ve Protestan) kişilerin evlenmesinde bile sorunlar çıkar. [2]
Oğlanın anne babası gelin adayını öğrendiklerinde belli bir miktar tuz alırlar ve bu tuzu kullanırken evin halini vaktini izlerler. Eğer mevzu bahis süre verimliyse, o zaman bu kızın aileye katılması hayırlı olacak demektir. Bunun üzerine kızın sağlığını ve huyunu araştırmaya başlarlar. Sonra da kızı istemeye hazırlanırlar.
Musa Dağı, Yoğunoluk’un genel bir görünümü (Kaynak; Vahram Şemmasyan koleksiyonu, Los Angeles)
Kız İsteme
“Kız isteme” için en güvenilir insan köyün papazıdır. Papaza, kızı isteyen sülalenin itibarlı üyelerinden bir eşlik eder. Kızın ailesi gelenleri dinledikten sonra “hayırlı ise nasip olsun” diyerek düşünüp taşınmak için biraz zaman ister. Böylece delikanlı ve ailesi hakkında bilgi edinmek için zamanları olur. Eğer bir olumsuzluk yoksa, bir sonraki görüşmelerinde umut verici sözler söylerler ama cevap vermezler ki dünürleri kızı “ucuza verdiklerini” düşünmesinler. [3] Eğer cevap olumsuzsa, kibarca şöyle derler: “Kapımız dostlara her zaman açık ancak rica ederiz bu mevzu hakkında daha fazla bir şey söylemeyin.” Kız tarafı düşünmek için biraz daha süre isterse, bu, kızı vermeye niyetli olduklarını gösterir. Ancak üçüncü ziyaret sırasında kız tarafının en yaşlısı duyurur: “Mademki hepiniz birlik olmuşsunuz, bana ne söz düşer, hayırlısıysa olsun.” Sonra tatlılar ve şerbet ikram edilir ve nişan tarihi belirlenir. [4]
Musa Dağlı Ermeni bir aile, muhtemelen 1915 öncesinden fotoğraflanmış (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
Nişanlanma
Nişan töreni, çok büyütülmeden, sıcak bir havada ve mütevazı ikramlarla gerçekleştirilir. Erkek tarafın nişan yüzüklerini hazırlar, ancak yüzük dışında küpe veya bilezik veya bir kolye de olabilir, ipek bir mendil veya başörtüsüyle kız tarafına verilir. Dünürler için hazır sepetlerle ve sinilerle yemiş ve meyve götürülür. Erkek tarafı olarak papaz, anne baba, vaftiz babası, birkaç akraba gelir ancak damat adayı, yüzyıllar boyunca süregelmiş kendine has bu nişan merasimine katılamaz.
İlk önce papaz konuşur: “Allah’ın izni Peygamberin kavliyle, yanımdakilerle birlikte kızınız Azadig’i Ayntapların Sarkis’in oğlu Hagop’a istemeye geldik. Hayırlı bir cevap verin.”
Kız tarafı işi biraz yokuşa sürer: “Papaz efendi, hepiniz hoş gelmişsiniz ama istediğiniz şey çok pahalı, kızın sahibi var.”
Erkek tarafı: “Haklısınız, rakı ve meze getirin…”
Kızın babası, vaftiz babasını onurlandırmak için sözü ona verir: “Benim kızım yok, kız onundur.”
Dünürler, vaftiz babasına dil dökerler, o da uzun uzadıya döktürerek, işi zorlaştırıyormuş gibi yaparak güç bela onay verir ve hemen ekler: “Amma kızın nenesi ve dedesi de var, bakalım onlar bu konuda ne düşünüyorlar?”
Nihayetinde herkes kızı vermek için hemfikir olunca “Göklerdeki Babamız” duası okunur Sonra erkek tarafından bir kişi evin avlusundan havaya ateş açar ve hayırlı haberi duyurmuş olur. Papaz efendi, nişanı kızın annesine veya vaftiz annesine teslim eder, o da kızı çağırıp (kız da utangaçlık göstergesi olarak bu merasime katılamaz) bilgi verir ve bilmem kimin oğlu bilmem kimle nişanlandığını bildirir. Kız, papazdan başlayarak herkesin elini öper. [5]
Musa Dağlı Ermeni bir aile (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
Ertesi gün erkek tarafından eş dost ve akrabalar, kaynanayla birlikte hediyeler ve sepetlerle nişanlı kızı ziyaret ederler. Misafirlik boyunca kız etraflarında dönecek, işi olmadığında da ellerini göğsünde birleştirip kaynanasının karşısındaki duvarın dibinde bekleyecek. Her iki evde de gözaydınına gelenlere şerbet ikram edilir. Kız, ikram bardaklarını toplarken onların ellerini öper ve ziyaretçiler de iyi dileklerde bulunur.
- “Çok mesut olasın, yaşasın nişanlın.”
- “Allah yüzünü güldürsün.”
- “Allah nişanlına ömür versin.”
- “Aferin kızım, düğününde güğümle su taşıyacağım.”
- Bekâr kızlara ise “Allah sana güzel bir nişanlı versin” derlerdi. [6]
Nişanlandıktan sonra erkeğin kulağını çekip nasihat etmek adettendi. Karşılıklı ziyaretler ileride daha sık ve samimi bir hal alsa da erkeğin kız evini ziyaret etme hakkı kesinlikle yoktur. Bunun yerine kızın akrabaları tarafından büyük bir hürmet ve sevgiyle ağırlanır. Görüşmeleri yasaklanmış ve tek umutları tesadüfen karşılaşmak da olsa şüphesiz nişanlısını görebilmek için gizlice karşılaşma vesileleri yaratmayı beceren gençler de vardır. [7]
Muhtemelen 1930’lu yıllarda kendi evinin önünde fotoğraflanmış Musa Dağlı Ermeni bir aile (Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
Kız, nişanlandıktan sonra baba evinde bir misafir olur, herkesin dikkati onun üzerindedir, ev halkı ve özellikle de dünürler, bütün bayramlarda onu ziyarete gelir, gelinlerini hediyeler ve tatlılarla hoş tutarlar. Bazen ziyaretler öyle sıklaşır ki kız tarafı şakayla şöyle der: “Alın canım, alın gidin emanetinizi de kurtulalım.”
Nişanlandıktan sonra kız, erkek tarafında yapılan büyük işlere yardıma gider –buğday haşlama ve yün dövme, zeytin ve defne yaprağı toplanması, domates salçası veya pişmiş yoğurt hazırlanmasına vs, ayrıca her hafta nişanlısının kıyafetlerini yıkamak ve ütülemek de onun görevidir. [8]
Her kızın kendi çeyizini hazırlaması bir alışkanlıktır. Olağan ziyaret sırasında kıza hediye edilen kumaş ve iplikler, çeyize özel işlemeli iç çamaşırları ve danteller hazırlamak için kullanılır. Zaten kıza verilen başlık parasına “çeyizlik” denir ve kıza düğün hazırlıkları sırasında yardımcı olur. Bu sırada müstakbel gelin, damat tarafından yetişkin erkeklere ve kadınlara hediye olarak dantelli veya oyalı mendiller ve başörtüleri işler. [9]
1) Damat tarafının kadınlarına hediye edilen ve gelin adayı tarafından örülmüş dantelli bir baş örtüsü
2) Musa Dağı Yoğunoluk köyünden Viktirya Sarkahyan-Taşçıyan’a (1899-1941) ait boncuklu bir baş örtüsü
3) Musa Dağı Yoğunoluk köyünden Garabed Taşçıyan’a (1894-1981) ait ipek rekli kemer
(Kaynak; Sonya Taşçıyan koleksiyonu, Yerevan)
Düğün
Düğün hazırlıkları uzun zaman alır. İlk önce erkeğin anne babası şehre, gelinin kıyafeti için kumaş, geline ayakkabı ve çeşitli hediyeler almaya inerler.
Düğünden birkaç hafta önce, bir Pazar günü, kaynana, akraba, dost ve komşu kadınlarla birlikte düğün kıyafetlerinin dikimi için dünürlerinin evine gider. Kız da kendi arkadaşlarını ve akraba kadınları davet eder, mütevazı ikramlar hazırlanır, kaynanayla gelen terzi kızın ölçülerini alır. Bu arada kaynana kumaş bohçasını açar, terzi kumaşı kesip biçerken iyi dileklerde bulunur: “Kutlu olsun, Allah sizi sevindirsin, hepimizin gözü aydın.” Kadınlar, mutluluk ve sevinçle tilili çekmeye başlar, genç kızlar mutluluklar şarkılar söyler, kaynana gelinin başına buğday tacı koyar ve hane halkı da misafirlerini tatlılarla ve şerbetle ağırlar. [10]
Musa Dağı’nda düğün. Fotoğrafta kiliseye doğru ilerleyen düğün alayı görünmekte. Kadınlar önden gelinin çeyizini taşıyorlar. Gelin ise fotoğrafın tam ortasında; at üstünde ve baştan aşağıya beyaz bir gelinlik içinde (Kaynak; Mardiros Kuşakcıyan ve Boğos Maduryan, Musa Dağı Hatıratı -Ermenice-, Beyrut, 1930)
Düğünden önceki perşembe günü kadınlar keşkek buğdayını temizlemek, ekmek unu hazırlamak, ekmek ve gelin ketesi pişirmek için toplanır. Delikanlılar düğünde ikram edilecek et için hayvanları kesmeye başlar, köfte için et doğranacak, biraz da havanda dövülecek ve ardından kadınlar köfte hazırlığına başlayacak. Başka bir grup yaprak sarması hazırlayacak, kimileri banrıhuts yapacak. Cuma günü davul-zurna getirmeye gidilir, davul-zurnanın sesi duyulduğu an düğün başlamış demektir. Gelinin kıyafeti ve hediyeler gelin alayıyla gönderilir, kız evinden oğlan evine, damadın akrabalarına dağıtılacak iğne oyalı mendiller ve başörtüleri yollanır. Sonra genç kızlar birer kap buğday alarak, şarkılar söyleyerek ve dans ederek köyün çeşmesine keşkek buğdayı yıkama törenine giderler. Dönüşte kazanlar ocağın üzerine konur ve keşkek hazırlanmaya başlanır. Hava artık kararmıştır. Gelin adayı vaftiz babasının evindedir, vaftiz annesi onu yıkar, bir güzel süsler. Vaftiz babasının, gelin ve damat adaylarının evlerinin avlusuna masa kurulur, davetliler davul-zurna eşliğinde, ellerinde rakı şişeleri ve şiş kebaplarla gelin alayı şeklinde kızı almaya gelirler. Delikanlılar herkesin ağzına rakı şişelerini dayarlar ki herkes içip onların sevincine ortak olsun. Damat adayı, teşekkür ve minnet göstergesi olarak vaftiz babasının evine rakı, tatlı ve kızarmış tavuk gönderir. Kızın anne babası da vaftiz babasına bir çift ayakkabı, vaftiz annesine da değerli kumaşlar hediye ederler. [11]
Gelini vaftiz babasının evinden alarak şarkılar ve danslarla baba evine getirirler ki kına gecesi yapılsın. Çiçeklerle süslenmiş içi kına dolu sininin üzerinde bir de kırmızı elma vardır. Kına koymada deneyimli yetişkin bir kadın içeri girer ve gelinin anasına sorar: “Kızına kına yakayım mı?” Cevap gelir: “Evet, yak, sen değerli istediğin değersiz, bir tek kızımın bahtı açık olsun, darısı diğerlerinin başına…” [12]
Musa Dağı’nda düğün. At üzerinde, beyazlar giydirilmiş ve yüzü örtülmüş gelin kiliseye doğru ilerlemekte (Kaynak; Mardiros Kuşakcıyan ve Boğos Maduryan, Musa Dağı Hatıratı -Ermenice-, Beyrut, 1930)
Kız, anne babasıyla helalleşir ve kına yakmaya izin alır. Kınayı rakıya karıştırırlar ve gelinin avuçlarına koyarlar, bazen ayaklarına da. Gelinin arkadaşları da onu takip eder, darısı kendilerinin başına olsun diye. Bu sırada gelinin arkadaşlarından bir atik davranıp kırmızı elmayı kapar, bir ısırık alıp başka bir arkadaşına verir, yine darısı kendi başlarına olsun diye. Gelinin avucundaki kınadan bira alıp, damadın kınasına “mayalık” katmak için.
Düğün davetlileri, dünürlerle birlikte damat evine dönerler. Gelin, kendi ailesiyle birlikte baba evinde kalır, yeme-içme devam eder. Damat evinin önünde çok daha büyük bir cümbüş olur, mükellef sofralar, davul-zurna eşliğinde sabaha kadar halay çekilir. Müzisyenlere, halay arasında alınlarına para yapıştırılarak bahşiş verilir. Kızın vaftiz babasından, damada kına yakmak için hediyelerle izin istenir. İzin alındıktan sonra “rehin alınmış” damat aranır. Damadı serbest bırakmak için fidye istenir. Erkeğin akrabaları neşeli gençlere rakı, et ve bahşiş verirler ki damadı getirsinler ve kına töreni başlasın. Kınayı hazırlayan, kınayı karıştırmadan önce orada bulunanlardan elindekinin kına olduğuna şahitlik etmelerini ister, sonra da yeni kınaya katmak için gelinin avucundan alınan kınayı ister. Gelinin, nişanlı arkadaşlarından biri kınayı saklamıştır, ona da bir hediye vermek gerekir. Kınayı karıştırırken özel bir şarkı söylenir:
Musa Dağlı yeni evli bir çift (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
- Isgoum tesen meyjuh hina guh shaghin
- Arzout sendrou mezzeonkuh guh sandrin,
- Kuh aghprdakuh srou guh bahin.
- Kalashuhs, aman, Aghviuruhs, aman,
- Uhnnim ta virenkuh ziurss iursoum,
- Ijnim ta tsadzankuh srou ginoum,
- Geomkuh inim aghjiloum, baghdiloum.
- Kalashuhs, aman, Aghviuruhs, aman.
Tercümesi:
- Altın kap için kına karıştırırlar
- Gümüş tarakla saç tararlar,
- Ağabeylerin sıraya girmiş beklerler.
- Sevdiğim, aman, güzelim, aman.
- Tepelere çıkayım avlanayım,
- Aşağı ineyim sıra bekleyeyim
- Ağlaya yalvara dileğimi diyeyim
- Sevdiğim, aman, güzelim, aman.
Damat helalleşerek evdekilere teşekkür eder ve kına yakma müsaadesi alır. Sağdıca kına koyulacağı zaman da aynı “rehin alma”, “fidye” ve “serbest bırakma” merasimi yaşanır ki ertesi günlerde düzenlenecek gençlik eğlenceleri için bol bol hediye toplansın. İnce bir gelenek olarak, sevdalı gençler kınadan bir parça aşırıp aşklarının bir göstergesi olarak gizlice sevdikleri kıza gönderirler.
Cumartesi günü ilk tören, damat ve sağdıcın giydirilmesidir. Eski göreneklere göre papaz ve ileri gelenlerin huzurunda onların kıyafetleri kutsanır, sonra nişanlı delikanlılar giyinmelerine yardımcı olurlar. En son olarak da onların göğüslerine kırmızı ve yeşil mendil bağlarlar. Bu sırada papaz dua eder, kadınlar tilili çeker ve gençler havaya ateş ederler.
Köyün muhtarı, halıyla süslenmiş bir at getirir. Davetli alayı gelinin evine doğru yol alır. Silah kuşanmış gençler, alayın en önünde bir bayrakla birlikte ata eşlik ederler. Gelin evinin vaftiz annesi dünürler tarafından getirilmiş gelin duvağını kutsar ve tekrarlar: “Işıktan ışığa, Krisdos adına, kutlu olsun deyin.” Ağabeyi yaklaşır ve geline ayakkabılarını (içine kâğıt para koyduktan sonra) giydirir ve belinin kuşağını bağlar. Tabii ki ona da bir hediye verilecek. Gelin, kutsayan ve tebrik eden şarkılarla evden uğurlanır:
Musa Dağı, Yoğunoluk, 1923. Negdar Bursalyan’ın ve Yesayi Şırikyan’ın (ilerde Papaz Movses Şırikyan) düğünü (Kaynak; Papaz Nareg Şırikyan koleksiyonu, Los Angeles, Liza Manoyan’a teşekkürler)
- Hey yama, hikkes yama.
- Kisheruh knit mnatsir, tsiriyuh` penit,
- Ki nazluh ashguhnen khatruh irir.
- As uhntsi layuhk chir, em aghporuh layuhk ir.
- Peruh mnous, shin ginous…
- Hey yada, yada, ey januhm yada.
- Sheet charcharvitsour, eshgein mindzutsir,
- Taoun chgirour, zeys girtsutsir,
- Taoun zuhgvitsour, zeys haktsutsir,
- Peruh mnous, sin ginous…
Çevirisi:
- Oh anam, anam, canım anam,
- Gece uykundan oldun, gündüz işinden,
- Nazlı kızının mürüvvetini gördün
- Bu bana yakışmaz, ağabeyime yakışırdı,
- Hoşça kal, şen kal…
- Oh babam, babam, oh can babam,
- Çok çile çektin, kız evlat büyüttün,
- Sen yemedin, bana yedirdin,
- Kendini mahrum bıraktın, bana giydirdin,
- Hoşça kal, şen kal…
Eğer gurbette bir ağabey veya yakın akraba varsa, gelin onu da anımsar:
- Hey aghpar, aghpar, hikes aghpar.
- Poundzuhr lironkuh tgh tsetsnoun,
- Tsouts ambiruh tgh pandzrnoun,
- Hiraou jampounkuh tgh grjgnou,
- Trtsiun dziuk muh tgh uhnnous,
- Hesnes kuh sirouts kairuh,
- Jampounk tgh tnes,
- As uhntsi layuhk chir, ki layuhk ir,
- Peruh mnous, shin ginous…
Çevirisi:
- Oh kardeşim, kardeşim, canım kardeşim,
- Koca dağlar yıkılsın,
- Alçak bulutla yükselsin,
- Uzak yollar kısalsın,
- Uçan kuş olsan,
- Sevgili bacına yetişsen,
- Onu yolcu etsen,
- Ah bu bana layık değil, sana layıktır
- Hoşça kal, şen kal…
Musa Dağı Yoğunoluk köyünden Marinus Bidanyan-Taşçıyan’a (1909-2003) ait Ermenice harfli Türkçe bir dua kitabı (Kaynak; Sonya Taşçıyan koleksiyonu, Yerevan)
Âdet gereği gelin, arkadaşları ve akraba kadınlar gelini yolcularken hüngür hüngür ağlar. Gelini atın üzerine oturttuktan sonra damat teşekkür etmek için kızın anne babasının yanına gelir. Kaynanası ona pirinçten bir kap ve iki kaşık hediye eder, kaynatasıysa elini sıkarak hayır duasını verir: “Hayrını göresin.” [13]
Gelin şarkılarından en yaygını “Hele hele, ninno e”dir. Sözleri:
- Garmehr fsdan hakouts i
- Heleh, heleh, heleh, ninnoi eh.
- Chouts al aghvir villoudz i,
- Heleh, heleh, heleh, ninnoi eh…
- Gighitsen poyuh katsouts i
- Buhr nshanvem asouts i:
- Tanjaran gou kuhbuhrtou
- Duhvuhk zeshhein tgh ourtou:
- Zeshgein ouzoughen duhvuhk
- Sadka ourtou tgh khntou.
- Eshguhnen enaoun Ighisa
- Is zki tabakin diso.
- Varuhm-yoghuhm tsekhitsa
- Uhnnoum ko deden pisa.
- Tiniruh gipin zhoutsuh,
- Tuhpirin guhnni oudzuh.
- Ebeoruh gipa igh chgou
- Khnemekuh goukoun, digh chkou.
- Shoud ouzitsa` chduhvein
- Duhvein zuh ishuh kourgen.
- Tsitir i lousn laisuh
- Sirim zichoutsuhn laisuh.
- Ninna, yavruhm, ninna eh
- Tsirven-vuhdven hina eh.Çevirisi:
- Kırmızı fistan giymiş,
- Hele, hele, ninno e,
- Ne de güzel yakışmış
- Hele, hele, ninno e,
- Kilisenin avlusuna gitmiş
- Nişanlanacağım demiş.
- Kazan kaynar,
- Verin kızı gitsin
- Öldüğü güne kadar gülsün.
- Kızın adı Yeğisa
- Ben seni pencereden gördüm.
- Neyim var neyim yok sattım
- Babana damat olayım.
- Tandırda pişirirler ekmeği,
- Çalılardan çıkar yılan.
- Çorba pişer, yağ yok,
- Dünürler gelir yer yok.
- Çok istedim, vermediler,
- Ona verdiler sıpayı.
- Ay ışığı doğmuş,
- Seveyim senin gözlerinin rengini.
- Ninna, canım, ninna e (dans eder)
- Ellerin-ayakların kınalı. [14]
Muhtemelen 1915 öncesinden fotoğraflanmış Musa Dağlı Ermeni bir aile (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
Kiliseye kadar halay çekilir, yol üzerindeki evlerdeki kadınlar, gelini kutsayarak ve tilili çekerek gelinin üzerine buğday taneleri serperler. Kiliseye yaklaşılınca müzik kesilir ve ciddi bir sessizlik içinde kiliseden içeri girilir.
Kilise töreninden sonra, gelini tekrar ata bindirirler ve damadın evine doğru giderler. Kapının önünde kaynatası geline bozuk paralar saçar ve kaynanası da buğday ve şeker karışımı. Sonra geline “(ü)zengilik” (ayakbastı bedeli) sayılan hediyeler söz verirler, bunlar bir dana, meyve veren bir ağaç ya da imkânlar doğrultusunda bir arazi vs. olabilir. Gelin attan indikten sonra kaynana bereket simgesi olarak yeni evlilerin omuzlarına sac ekmeği koyar, kötüden sakınmak için, geline yere atıp parçalaması için bir testi verir, sonra bir dolu hamur verir ki evin temeline yerleştirip yuvasını sevgi dolu ve bereketli kılsın, sonra patlatılmak üzere bir nar verirler ki onun taneleri gibi çok ve güzel çocukları olsun, daha sonra da hoş kokulu yapraklar ve günlük yakarak gelini gerdek odasına götürürler. Gelinin kucağına erkek bebek verirler ki ilk çocuğu erkek olsun. [15]
Pazar günü de düğün ziyafeti devam eder, ellerinin üzerinde dans ederek gelinin çeyizini açarlar, yatak takımlarını, kap kacağını, aynasını, su testisini, kıyafet sandığını vs. Onları damat karşılar, hediyeler dağıtarak çeyizi teslim alır.
Pazartesi günü vaftiz babası bir yemek tertip eder, buna “damat ziyafeti” denir. Sonra damadı alıp gezmeye götürürler: “damat gezisi”, ondan sonra da yeni evlilerin başlarındaki düğün tacını çıkartmak ve damadın gerdek odasına girmesini müsaade etmek için papaz gelir. Gerdeğe girilirken de silahlar atılır. Ertesi gün, yaşlı bir kadın beraberinde kırmızı bir elma da götürerek gelinin ailesinin evine gözaydınına gider. [16]
Gelin ev içinde uzun süre duvakla gezer ve ilk çocuğunu doğurana kadar kaynatasının yanında konuşmaz. Ailesini ancak kocasının refakatinde ziyaret edebilir. Kocasından çok kaynanasının dediklerine amadedir çünkü ev işlerini kaynanası yürütmektedir. [17]
Kız kaçırma hoş karşılanmıyor olsa da aileleri izin vermediği için kaçıp evlenen kızlar ve erkekler de vardır. Şüphesiz kavga dövüşlerden, bağırış çağırışlardan sonra aileleriyle barışırlar. İç güveysi gidilmesi de söz konusudur. Genellikle kaynatanın hiç oğlu yoksa, damat kaynatasının evine iç güveysi gelerek evin tüm sorumluluğunu üstlenir.
Muhtemelen 1915 öncesinde fotoğraflanmış Musa Dağlı Ermeni bir aile (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
Doğum
Hamile kadınlara öyle özel bir ihtimam gösterilmez ama şefkatle yaklaşılır onlara. Özellikle de “canı çeker” de yiyemezse diye hangi meyve veya sebzenin zamanıysa ya da pişmekte olan yemeğin kokusu yayılırsa ilk önce hamile kadına getirirler. Kadına kötü manzaralara bakması yasaklanır, bunların bebeği etkileyeceğinden korkulur.
Son aylarda evin erkeklerinden biri beşik siparişi verir ve büyükanne de nevresimi, yorganı ve yastığı hazırlar.
Doğum evinin ocağının yanında gerçekleşir. Ebe ve birkaç deneyimli köylü kadın doğuma yardım ederler. Ebe yeni doğanın göbek bağını keser ve düğümler. Bebeğin vücudunu toz halindeki tuza bular, özellikle de bedenin boğumlarına bolca döker, bebeği kundağa sarar ve hediyelerini (para ve kıyafet) alıp gider. Doğumda arta kalanları yanında götürerek gizli bir yere gömer.
Ertesi gün ebe, yeni doğan bebeği tuzdan arındırmaya ve yıkamaya gelir. Bebeğin yıkanacağı teknenin içine mutlaka çelik bir eşya atılır ki kem gözden korusun. Loğusa yastığının altına zaten bir gün önceden bir bıçak veya makas koymuş olurdu. Yeni doğanın şapkasına mavi bir boncuk takarlar ve banyo suyunu doldururlar. Anneyikhavidzle (şekerli bir un lapası) besler ve birkaç gün tatlı kırmızı şarap içirirler. [18]
Musa Dağlı Ermeni bir aile (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
İlk çocuğun doğumu aile için büyük bir mutluluk kaynağıdır, özellikle de bebek erkekse. Doğan erkek olursa büyükbabanın, kız olursa da büyükannenin adı verilir.
Her yerde olduğu gibi Musa Dağı köylerinde de ilk kırk gün loğusa kadını ve bebeğini soyutlar ve ziyarete giderek sıkıntı vermezler. Gözaydını için akrabalara karsanak (kırk hediyesi) ve tanıdıklara da tatlı dağıtılır. [19]
Bebek kırk günlük olunca kiliseye götürülür. Papaz özel bir koruyucu dua okur. Bu geleneğe “kırkını çıkarma” adı verilir.
Yeni doğanın rahatı için dağdan kireçli toprak getirilir, önce güneşte veya rüzgârda kurutulur, sonra ihtiyaç anında kullanılmak üzere saklanır. Anne bebeğin altını değiştireceği zaman, yere serili özel bir minderin üzerine bir bez serer, üzerine temiz kireçli topraktan koyar, sonra üzerine ikinci bir bez örter ve bebeği o bezin üzerine yatırır. Bacak arasını o bezler bağlar. Ardından üçüncü bir bez bebeğin elleri ve ayakları kundaklanır ki bezi açılmasın. Bebek altını ıslatınca kireçli toprak sıvıyı emer, bebeğin altının nemli kalmasını ve pişik olmasını engeller. [20]
1) Musa Dağı, 1938. Hermine (ortada) kardeşleri Paylag (solda) ve Kevork (sağında) ile (Kaynak; Papaz Nareg Şırigyan koleksiyonu, Los Angeles, Liza Manoyan’a teşekkürler)
2) Musa Dağlı kadınlar (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
Vaftiz
Bebek birkaç aylıkken vaftiz edilir, tercihen ilk ayda. Günü geldiğinde, bebeğin babası vaftiz babasına layık bir hediye almaya (genellikle vaftiz babasına bir çift ayakkabı alınır) yakındaki bir şehre gider. Vaftiz törenin kilise masraflarının tamamını vaftiz babası karşılar. Vaftiz töreninden sonra, kiliseden dönüşte vaftiz babasının bebeği eve kucağında getirmesi ve birkaç metrelik değerli bir kumaş hediye etmesi gerekir. Papaz, bebeği vaftiz babasının kucağından alır ve annesine teslim eder. [21]
Üç gün sonra, vaftiz annesi, bebeği yıkmaya gelir. Bebeğin yıkandığı suya hediye olarak metal para atılır ve banyo suyunu da bir ağacın altına dökerler.
Çocuk konuşmaya geç başlarsa kiliseye götürülür ki papaz kilisenin ana kapısının anahtarını bebeğin ağzına sürer. Bu işlemin bebeğin konuşmasında yardım edeceğine inanılır. [22]
1) Musa Dağlı iki küçük kardeş (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
2) Torunlarıyla görünen Musa Dağlı bir nine (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
Diş Buğdayı
Bebek, diş çıkardığı sırada çok ağlar. Eline yeşil soğan verirler ki kemirerek çıkan dişin ağrısını gidersin. İlk dişi çıktığında büyükannesi buğday (ve başka bakliyatlar) haşlar ve akrabalarını çağırarak diş buğdayı yapar. Bebeği bir masanın ortasına oturtur, peçeyle yüzünü kapatırlar ve başından aşağı buğday tanesi dökerler. Sonra bebeğin, etrafı konmuş eşyalardan birini almasını beklerler. Bebeğin seçtiği eşyaya göre ileride hangi mesleği yapacağını öğrenirler.
Musa Dağı’ndan Ermeni bir aile (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
Ölüm ve Cenaze
Herhangi biri öldüğünde, kilisenin büyük kederli çanın sesi ölümü duyurur ve köylüler cenaze törenine katılmaya gelirler. Cenaze gömüldükten sonra rahmetlinin akrabaları üç gün yemekler pişirir ve kiliseye gönderirler, din adamları bu yiyecekleri fakirlere dağıtır. [23]
Kişi ölüm döşeğindeyken, son kez komünyon alması ve günahlarından arınması için papazın çağrılması âdettendir. Kişi öldükten sonra yastığı başının altından alınır ve mutlaka evin pencereleri açılır. Sonra ölüyü yıkar, giydirirler ve hemen bir tabut sipariş edilir. Naaş kiliseye götürülür, cenaze töreninden sonra da doğruca mezarlığa. Dönüşte, akraba ve komşu kadınlar teselli vermeye, bağ bahçe işlerini yapmaya ve yemek hazırlamaya cenaze evine gelirler. [24]
Musa Dağı, cenaze merasimi (Kaynak; Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)
- [1] Hapet M. İskenderyan, Sıvediyo Parkerı, Kahire, 1917, s. 11.
- [2] Krikor Közalyan, Musa Leran Azkakrutyunı, Erivan, 2001, s. 148-150.
- [3] Mardiros Kuşakcıyan ve Boğos Maduryan, Huşamadyan Musa Leran, Beyrut, 1970, s. 163.
- [4] Musa Leran Azkakrutyunı, s. 151.
- [5] Huşamadyan Musa Leran, s. 164.
- [6] Musa Leran Azkakrutyunı, s. 152.
- [7] Sıvediyo Parkerı, s. 12.
- [8] Musa Leran Azkakrutyunı, s. 145.
- [9] Tovmas Habeşyan, Musa-daği Babenagan Antsakankner, Beyrut, 1986, s. 22.
- [10] Musa Leran Azkakrutyunı, s. 153.
- [11] Huşamadyan Musa Leran, s. 166.
- [12] Musa Leran Azkakrutyunı, s. 155.
- [13] Huşamadyan Musa Leran, s. 168.
- [14] Verjine Sıvazlıyan, Musa Ler, Erivan, 1984, s. 118-123.
- [15] Musa-daği Babenagan Antsakankner, s. 23.
- [16] Sıvediyo Parkerı, s. 16.
- [17] Huşamadyan Musa Leran, s. 170.
- [18] Musa Leran Azkakrutyunı, s. 169.
- [19] Musa-daği Babenagan Antsakankner, s. 27.
- [20] Musa Leran Azkakrutyunı, s. 170.
- [21] Huşamadyan Musa Leran, s. 174.
- [22] Musa Leran Azkakrutyunı, s. 174.
- [23] Huşamadyan Musa Leran, s. 170.
- [24] Musa Leran Azkakrutyunı, s. 182.