İki Işık Arasında Samandağ
Çocukluğu Samandağ’da geçmiş her insan, Samandağ’ın neresinde olursa olsun kafasını biraz kaldırsa dağın tepesinde kendine bakan bir ışık göreceğini bilir. Bu ışıklar, yıllardır Şeyh Muhammed El Tavil Ziyareti‘ni aydınlatan ışıklar. Şeyh Muhammed El Tavil Ziyareti Samandağ’ın Gözene (Dadük) köyünde bulunuyor. Bu coğrafyada ziyaretler, sadece Arap Alevilerin değil başka dinlerin ve mezheplerin de saygı duydukları ibadet alanları olmuşlar. Toplumumuzda ziyaretlere her zaman şifa verici, koruyucu, rahatlatıcı anlamlar yüklenilmiş. Mesela 1996’da Samandağ’da yaşanan 5,5 büyüklüğündeki depremde, deniz kenarına gitmek riskli olsa da insanlar korkularıyla başa çıkabilmek için Deniz Sitesi’nde bulunan Hızır Ziyareti’ne akın etmişlerdi. Dadük’ten bize bakan ışıklar bu sebeple bizi evimizde ve güvende hissettirir. Bu ışıkların inançlı biri için inançsal, inançlı olmayan biri için ise sembolik anlamları var. Kentler tarihten getirdikleri sembolik değerlerini yitirirse yapaylaşır, ruhsuzlaşır.
2013 Eylülünde Samandağ’da bulunan her insan, Samandağ’ın neresinde olursa olsun kafasını biraz kaldırsa dağın tepesinde kendine bakan yeni bir ışık görecektir. Bu ışıklar Cebel Akra3’ın (Kel Dağı’nın) zirvesinden bize rahatsız edici şekilde bakmakta. Bu ışıklar dağın zirvesine yapılan radar/füze üssünü aydınlatan ışıklar. Üssü aydınlatan ışıklar yakın tarihte bizi bekleyen karanlığın habercisi gibi. Kel dağı, birçok güzel hatıraya fon olmuş hatta bazen hatıranın odağı olmuştur. Bir sahil fotoğrafına baktığınızda o sahilin Samandağ Sahili olduğunu; denizin dibinden yükselmiş, buz mavisi rengi ile Kel Dağı varsa anlarsınız. Tunceli için Munzur, Ağrı için Ağrı dağı neyse Samandağ için de Kel Dağı öyle bir yere sahip. Başka bir anlamı ise komşu Suriye’nin bize yakınlığını ifade etmesi. Zirvesine çıkanlar bilir. Zirvesinden sağa baksanız Samandağ topraklarını, sola baksanız Suriye topraklarını ve sahillerini görürsünüz. Bu dağın arkasında akrabalarımız olan, komşumuz olan insanlar yaşar. Kel Dağı’ndan bize bakan ışıklar bu sebeple bize huzursuz, güvensiz hissettirir. İçimizi acıtır. Savaşın karanlığı ve soğuk nefesi ensemizdedir. Burada yaşayan hiç kimseye sorulmadan yangından mal kaçırır gibi inşa edilen bu üs neyin nesidir, kimin içindir kimse bilmez. Kel Dağı bu halka aittir. Ama tepesine çöreklenen üs; bu halkın talebi değil. Bize pozitif duygular hissettiren bir mekâna negatif anlamlar yüklemeye, yanı başımızda savaş çıkararak insanları öldürmeye kimin ne hakkı vardır?
İki ışık arasında kalan Samandağ’da arada kalan bir ruh hali hâkim. Hava karardığında bir barışın, kardeşliğin ışığına; bir savaşın ışığına bakıyoruz. Günlük yaşamın koşturmacasında zamana akarken bir yanımız hep ürkek, hep tedirgin. Kentin gürültüsüne zaman zaman bomba sesleri, zaman zaman uçak sesleri karışıyor. Savaşın gerçekliği ve önümüzde duruyor oluşu barış özlemimizi arttırıyor. Sadece özlemek karşımızda duran karanlık güç açısından yetersiz. Belki de gerekli olan artık her evin damında bir barış ışığı yakmaktır.
Son olarak eklemek isterim: Kel Dağı’nın zirvesinde binlerce uğurböceği yaşıyordu. Oradaki radar/füze üssünden sonra o uğurböceği sürüleri kim bilir nereye gitti? Uğursuz emperyalizmin olmadığı bir yer bulabilmişler midir sizce?
Yazar; Duygu Doğru
Okunması Gereken Bir Deneme