Ömrün Uzun, Bahtın Açık Olsun

Yazar ve Fotoğraflar: İsmail Zubari
Ey Vasi; günler ayları, aylar yılları kovaladı ve ben Samandağ’ı sana anlatmaya başlayalı tam 4 sene oldu. Şöyle biraz geriye dönüp baktığımda bu zengin coğrafyanın çok kültürlü geleneğini nasıl tarif etsem bilmem ki? Bir okyanusa mı, geniş ormanlara mı, yüksek dağlara mı yoksa gizemli bir labirentin sürprizlerle dolu dolambaçlı yollarına mı benzetsem? En iyisi bırak kendini ve bereketli Halil İbrahim sofrasındaymışsın gibi bir parça hisse al, tadına bak. Sofraya konanların her biri farklı tatlara sahip olduğu gibi bazıları da acı gelebilir. Bu yüzden doğanın bizlere sunduğu nimetlere saygı ve minnet duyduğumuz gibi içinde yaşadığımız toplumun bize verdiği acı tatlı tüm yaşam kültürüne de aynı duyguları beslememiz gerekir.
Benden bazı adak geleneklerinden bahsetmemi istediğin zaman aklıma ilk gelen, erkek çocuklarının saçlarını uzatma ve ilk makasın dinsel bir ritüelin ardından vurulmasını takip eden adak geleneği geldi. Evet Samandağ’da hala devam eden geleneklerden bir tanesi (hala diyorum çünkü bir çok gelenek yavaş yavaş kayboluyor) erkek çocukların doğumundan itibaren saçlarını uzatmak ve bir adakla buna son verme ritüelidir.
Konuyla ilgili arkadaşlara, dost ve akrabalara danıştım. Böyle bir durumdan beni haberdar etmelerini istedim. Meğer ne zormuş? Kime söylediysem ya geç kaldığımı ya da daha yıllar beklemem gerektiğini söylüyordu. Sebebini ne sen sor ne ben söyleyeyim. Hadi söyleyeyim de merakta kalma. Saçları uzatılan erkek çocukların ekseriyeti 7 yaşına gelene kadar saçları kesilmiyormuş. Sonra bu işi biraz soruşturunca 7 yaşın bir zorunluluk değil bir tercih meselesi olduğunu, ancak inanç gereği Allah’ın tekliğini vurgulamak amacıyla çocuk 1, 3, 5, 7 gibi tek sayılara tekabül eden yaşa gelince adağın ifa edildiğini öğrendim. Geçmiş yıllarda daha çok 7 yaşına gelince saç kesilirken günümüzde okul yaşının düşmesi veya başka nedenlerle 3 veya 5 yaşların tercih edildiğini söyleyebilirim.

Geçen sene böyle bir şansı neredeyse yakalamıştım. Hatta çok nadir görülen bir durumdu. Mağaracık beldesinde ikiz çocukların olduğunu duydum. Beldeden arkadaşım Ayhan Duman’ı arayarak ailesini tanıyorsa birlikte gidip konuşmamızı istedim. Sağolsun beni kırmadı. Çocukların evlerine birlikte gittik. Durumu anlattım, aile razı oldu ama bu sefer çocuklar resim çektirmez. Ne zaman fotoğraf makinesini onlara doğrultsam kıyameti koparıyorlardı. Ne yapıp ettiysek çocukların korkusunu yenemedik. Bırakmak zorunda kaldım. Başka bir yer bulduk o da olmadı. Bu durumda işi zamana ve şansa bırakmaktan başka bir çarem yoktu.
Hani derler ya “iyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş” diye. Bende de aynen böyle oldu. Yılllardır geçtiğim bir yerden yine yürürken önümde uzun saçlı bir çocuk yolda oynuyordu. Köşe başındaki bir dükkandan “Mikail, çabuk buraya gel” diye bir ses işittim. Çocuk koşarak içeri geçti. Tabii ben de peşinden. Dükkan sahibine çocuğun erkek mi kız mı olduğunu sordum. “Erkek” dedi. “Maşallah, Allah bağışlasın, herhalde adak için saçlarını uzatmışsınız” diye sordum. “Evet adak için” dedi. “Adak ne zaman?” “Çocuk benim değil, yeğenim olur. Ben amcasıyım, babasına sorman lazım” cevabını almıştım. Ondan sonraki günlerde çocuğun anne babasıyla konuşup adak gününü öğrendim ve resim çekmek için izin aldım. Şansıma adak tarihi çok yakındı.
Mikailin annesi Linda ve babası İbrahim Saf. Linda hanım iki kızdan sonra bir daha hamile kalınca gelecek çocuğun erkek olması halinde Hızır adına adak adayacağına niyet etmiş. Niyeti kabul olmuş. Çocuk 3 yaşına girdikten sonra saçlarını kesmeye ve adağını yapmaya hazırlanıyorlardı.
Adak Hızır ziyaretinde yapılacaktı. Adak günü sabahleyin saat 10 civarında gittim. Hızır ziyaretini sana anlatmıştım. Hani Müslümanların Hızır (Arapçada Hıdır) Hıristiyanların Mar Circus (St. Corc) dedikleri kutsal mekan. Ziyaretin adak kesme ve namaz yeri ana baba günüydü. Kazanların pişirme yerinde 3-4 kazanın altında ateşler yanıyordu. Bazı kazanlar ise ateşten indirilmiş gerekli baharat veya yağları katıp karıştırılıyordu. İbrahim’e bütün bu kazanlar senin mi diye sordum? Güldü, “her kazan başka bir aileye ait” dedi. O zaman bu kalabalığın sebebini daha iyi anlamış oldum. Adak günlerinin aynı güne denk gelmesi bir tesadüftü. Hatta orada yine başka bir ailenin ilk saç kesimi adağı vardı. Başka aileler ise değişik nedenlerle adak adamışlardı. Dışarıdan bakan bir kişinin bu karmaşada başı döner. Ancak kendi tecrübelerimden yola çıkarak bu sistemin aksamadan, tıkır tıkır işlediğini bilirim. Burada kadın erkek herkes görevini bilir. Kimi kazanlardan sorumludur, kimisi de diğer hazırlıklardan. Salata hazırlayanlar, yemek kaplarını yıkayıp kurutanlar, baharatlardan sorumlu olanlar ve misafirler. Elbette ki çocuklarda bir araya gelip kendi aralarında oyun oynuyorlar. Adak yemeği aile büyüğünün isteği doğrultusunda hazırlanır. İsteyen, bayramlarda hazırlanan yapar, isteyen bulgur, pirinç pilavı veya buğday çorbası. Önemli olan gelen davetlilere yetecek olması hatta civardan gelen fakir fukaranın da bundan faydalanmasına yetecek miktarda yapılmasıdır. Bizim bayram ve adak geleneklerinde gelen herkese bir kap yemek vermek dini vecibelerdendir. Hatta yemeğin yanında en az bir ekmek verilir.
Hızır ziyaretine gittiğim zaman adak yerinde hazırlıklar bitmek üzereydi. Adak namazını kılacak olan erkekler ikinci kattaki bir odada namazı kıldıracak şeyhin gelmesini bekliyorlardı. Aşağıda kadınlar salata için malzeme doğruyor, bir kısmı yemek yenecek kapları yıkıyor, diyer tarafta kazanda pişen aşın başında bulunan erkek ve kadınlar kendi vazifelerini ifa etmek için dikkatlice çalışıyorlardı. Sonunçta namaz bitti gelenler kaplarını alıp gitti. Son olarak adak sahibinin birinci derece akrabaları kaldılar. Mikail’i omuzuna alan baba ziyaret mekanına doğru aile bireyleriyle birlikte yola koyuldu. Normalde adak yerinden ziyarete kadar olan kısacık yolda davul zurnayla gidilir. Ancak Linda hanımın yakın zamanda tarfik kazasında kaybettikleri bir yakını olması nedeniyle davul zurna faslı iptal edilmiş. Yolda çocuklar “en büyük Mikail bizim Mikail” diye tempo tuttular. Alkış ve ıslıklarla çocuğa moral verdiler.
Ziyaretin iç mekanına gelince dua ve buhur yakma faslı başladı. Adak sahibi aile ve yakınları iç mekanda yine bir kaç tur atıp dualarını okudular. Sonra berber gelip çocuğun sçından bir tutam kesip anneye verdi. Anne, aldığı saçı ziyaretin içinde bir köşede duvarda asılı başka adaklardan kalma saçların yanına bağladı. Çocuğa hediyeler takıldı ve dışarı çıkıp saçları kesildi. Saç kesiminden sonra herkesin dağılmasını beklerken çocuğun anne ve teyzesi kesilen saçı toplayıp yandaki dükkana girdiler. Ben de merakla peşlerinden gittim. Saçı bir teraziye koydular ve diğer kefeye onun ağırlığı kadar kağıt ve metal para koydular. Nedenini sorduğumda bu paranın ziyaretin bakım, onarım, temizlik ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılacağını söylediler. Bana mantıklı geldi. Bu sayede her inançlı kimse bir miktar yardım yaparak kendince katkı sunuyor bu ağır işleri tek bir kişinin üzerinde bırakmıyordu. Sonuçta adak adayanlar dışında hergün yüzlerce bazı günler binlerce kişi gelip ziyaret ediyordu. Bakım ve temizlik o kadar kolay değildi.
Ey Vasi; bu gelenek Alevi inancında dini bir vecibe midir? Değil. Bir kaç din adamına sordum bunun sadece bir gelenek olduğunu, saçın uzatıp kısaltılmasının pek önemli olmadığını, ancak bu adağı yaparken kılınan namazın insanları Allah’a yakınlaştırması açısından önem taşıdığını ifade ettiler. Niyetin öneminden bahsettiler. Tarihsel geleneği konusunda da pek bir şey bulamadım. Dolayısıyla bize düşen bu tür geleneklere tanıklık etmektir.
Mikail Yiğit Saf. Linda ve İbrahim’in oğlu. Ömrün uzun, bahtın açık olsun…